Pek çok kadın hamile kaldıktan sonra ilk defa doğum uzmanına baş vurmaktadır. Halbuki hamile kalmadan önce her iki eşin doktor kontrolünden geçmesi hamilelikte karşılaşılacak, hem anne hem de doğacak çocuğu etkileyebilecek pek çok problemin önüne geçebilir. Doğurma çağında olan ve yakın gelecekte hamile kalmayı planlayan kadınlar evlilik öncesi ve olağan sağlık kontrollerinde doğum kontrolü veya başka bir sebeple kadın hastalıkları ve doğum uzmanına baş vurduklarında bu konuyu gündeme getirmelidirler. Böyle bir kontrol sırasında baba adayı da muhakkak incelenmelidir. Zira pek çok kalıtımsal hastalıkta babadan geçiş önemli rol oynamaktadır. Konu önemli olmasına rağmen pek az anne ve baba adayı gebelik öncesi doktor kontrolünden geçmektedir. Bunun başlıca sebebi gebeliklerin genellikle planlanmamış olmasıdır. Halbuki hamileliği arzulayan çiftlerin en azından yarısı böyle bir kontrol sonrası alınacak önlemlerden faydalanacaklardır (örneğin hamilelik öncesi sigarayı bırakmak gibi).
Pek çok anne adayı doğum uzmanına adetleri geciktikten sonra hamile kaldıklarından şüphelenip baş vurmaktadırlar. Bu dönemde gebelik yaklaşık 3-6 haftalıktır. Gebeliğin en önemli dönemi ilk üç ay, yani ilk 12 haftadır. Bu dönemde ceninin temel organ taslaklarının oluşumu tamamlanır. Gebeliğin ilk üç ayında alınacak ve organ oluşumunu bozacak herhangi bir maddenin alınması veya hastalık geçirilmesi doğacak çocukta kalıcı ve hatta gebeliği sonlandırabilecek sakatlıkların gelişmesine yol açabilir. Gebeliğin ilk 3 ayının sonuna doğru maruz kalınan olumsuz etkiler çocuğun sakatlıklarla doğma riskini artırır. Bu dönemin ilk haftalarında bu etkilere maruz kalma ceninde yaşamla bağdaşmayacak bozukluklara neden olacağından hamilelik genellikle düşükle sonlanır. Yukarıda bahsettiğim gibi pek çok anne adayının doğum uzmanına hamileliğin en erken 5-6. haftasında baş vurduğunu düşünürsek, bu kişilere yardımcı olma olanağını önemli ölçüde kaçırmaktayız. Bu sebeple hamilelik öncesi doktor kontrolünün önemi büyüktür.
Anne adayı teşhis edilmiş hastalıklarını doktora bildirilmesi çok önemlidir. Zira bazı hastalıkların gebelik öncesi tam olarak kontrol altına alınması daha sonra oluşabilecek pek çok sorunun önüne geçebilir. Bu hastalıklardan başlıcası şeker hastalığıdır. Tedavi görmediğinden dolayı, şekeri yüksek olduğu sırada hamile kalan kadınların çocuklarında doğumsal sakatlık riski önemli ölçüde artar. Ayrıca şeker hastalığında kullanılan ve ağızdan alınan bazı ilaçların güvenliği anne ve cenin açısından onaylanmıştır. Bu yüzden hamile kalmayı planlayan şeker hastası anne adayları ağızdan alınan ilaçların yerine insülin hormon tedavisine geçmelidirler. Kan pıhtılaşmasını önleyen ‘warfarin' (kumadin) adındaki ilaç da ceninin gelişimi açısından tehlikelidir. Bu ilacı kullanan anne adayları hamile kalmadan önce güvenilir olan heparin tedavisine geçmelidir. Kural olarak hamileliğin planlandığı dönemde alınan bütün ilaçlar, doktora danışılmalı, ceninin gelişimini olumsuz yönde etkileyecek hiçbir ilaç kullanılmamalıdır.
Lupus bir romatizmal hastalık olup zaman zaman şiddetinde artış görülür. Hastalığın alevlendiği dönemde hamile kalan anne adaylarında, gerek hastalığın seyri, gerekse hamileliğin seyri çok olumsuzdur. Hatta hem anne hem de cenin için hayati tehlike söz konusu olabilir. Bu yüzden bu kişilerin hamile kalmadan önce en az 6 ay hastalıksız bir dönem geçirmiş olması önerilir.
Sara hastalığının (epilepsi) tedavisinde kullanılan ilaçlar doğacak çocukta doğumsal sakatlık riskini artırır. Bu sebeple sara hastası olan annelerin hamile kalmadan önce mutlaka sinir hastalıkları uzmanı tarafından görülmesi ve tedaviye en az sayıda ve en düşük doz ilaç ile devam edilmesi lazımdır.
Tiroid hastası olan anne adaylarının hamilelikleri sırasında hastalıklarının kontrolü önemlidir. Tiroid hormonun yüksek veya düşük olması hamileliği kaybetme riskini arttırır. Ayrıca hamilelik döneminde tiroid hormon düzeyi düşük olan annelerin çocuklarının zeka gelişimi sağlıklı annelerin çocuklarına göre daha düşüktür.
Astım hastalığının teşhisi ve kontrol altına alınması hamile kalmayı planlayan anne adayları için çok önemlidir.Zira hamilelik durumu, hastaların yaklaşık üçte birinde astımın seyrini kötüleştirir. Astım hastalığında hastaların solunum yollarında geçici olarak daralma olur. Bu daralma şiddetli olursa annenin kanındaki oksijen düzeyi düşer. Dolayısıyla fetusa giden oksijen miktarı da azalacağından doğacak çocukta beyin hasarına kadar varabilecek sakatlıklar görülebilir. Astım hastalığı teşhisi konmuş anne adaylarının hamilelik öncesi en uygun tedaviye başlanması ve astım nöbet sıklığının en aza indirilmesi hatta tamamen önlenmesi amaçlanmalıdır.
Hamilelik bazı kalp hastalıklarının seyrini de kötüleştirebilir. Hatta bazı kalp hastaları için hamilelik hayati tehlike yaratır. Bu sebeple kalp hastalığı teşhisi konmuş veya muayenede bu doğrultuda bulguları olan anne adaylarının gebelik öncesi tetkikleri, gebeliği kaldırabilip kaldıramayacaklarının bilinmesi çok önemlidir. Eğer gebelik hayati tehlike teşkil ediyorsa bu hastalara doğum kontrolü tavsiye edilmesi veya ancak gerekli tedbirler alındıktan ve anne adayı gebeliğin kendilerine getireceği riskleri anladıktan sonra hamileliğe müsaade edilmelidir.
Aynı şekilde böbrek yetmezliği de gebeliği olumsuz yönde etkiler. Ayrıca gebelik durumu böbrek yetmezliği olan hastaların durumunu kalıcı olarak kötüleştirebilir. Bu sebeple böbrek yetmezliği olan anne adayları hamilelik öncesi tetkik edilmelidir. Böbrek yetmezliği ileri boyutta ise hamilelik tavsiye edilmez. Fakat seçim, gebeliğin getirdiği riskleri anlıyor ve kabul ediyorsa anne adayına bırakılmalıdır.
Yüksek tansiyonun gebeliğin gidiiatına pek çok olumsuz etkisi vardır. Bu sebeple bu tür hastalar gebelikleri boyunca yakından takip edilmelidirler. Ayrıca gebelikten önce yüksek tansiyon teşhisi konmuş anne adaylarının kullandığı bazı ilaçlar ceninin gelişimini olumsuz olarak etkiler. Bu tip ilaçları kullanan annelerin tedavisinin gebe kalmadan önce yeniden düzenlenmesi ve gebelik için güvenilir bir tedaviye geçilmesi gerekir.
Gebeliğin erken dönemlerinde geçirilebilecek bazı bulaşıcı hastalıklar düşüklere ve hatta doğumsal sakatlıklara neden olabilir. Bu tip hastalıkları geçirmekte olan annelere hamile kalmaları tavsiye edilmez. Hatta böyle bir riski önlemek için kızamıkçık, suçiçeği, sarılık gibi bazı hastalıkları geçirmemiş veya bu hastalıklara karşı aşılanmamış anne adaylarına gebelik öncesi aşı yapılabilir. Su çiçeği ve kızamıkçık etkeni içeren aşılardan sonra 3 ay hamile kalınmamalıdır. Ayrıca hamileliğin planlandığı dönemlerde, söz konusu bulaşıcı hastalıklardan sakınmak amacıyla, anne adayları hayvan ve özellikle kedi dışkısına maruz kalmaktan sakınmalı (örneğin ev kedilerinin dışkıladığı kumu temizlemek gibi), pastörize edilmemiş peynirleri yememeleri (rokfor ve benzeri peynirler dahil), çiğ sebze ve etlerden kaçınmaları (sushi gibi), bahçe ile uğraşırken eldiven giymeleri tavsiye olunur. Yine aynı sebeple bu dönemde anne adayları, ateşli hastalık geçiren çocukların yanına yaklaşmamalıdır. Bu durum özellikle okul ve kreş gibi yerlerde çalışan anneler için daha büyük önem taşır.
Hamile kalmayı planlayan bütün anne baba adayları, AIDS hastalığının etkeni olan HIV için test edilmelidir. Bu virüsü taşıyan hastalar gebelikleri boyunca uygun tedaviyi alır ve doğum uygun şartlar altında gerçekleştirilirse doğacak çocuğa hastalığın geçiş riski %1 den azdır.
Sarılık etkenlerinden biri olan Hepatit virüsü taşıyan anne adaylarının tespiti de önemlidir. Zira doğum sonrası bu annelerin bebeklerinin aşılanması hastalığın geçişini önleyecektir.
Hamilelik öncesi sigara, alkol ve diğer madde bağımlılıkların da gündeme getirilmesi lazımdır. Bu tip bağımlılıklardan kurtulmak hem doğacak çocuğun hem de annenin sağlığı açısından son derece önemlidir.
Anne ve babada olabilecek kalıtımsal hastalıkların tespiti doğacak çocukta da bu hastalığın görülme olasılığını tespit etme açısından çok önemlidir. Kimi durumlarda ebeveynlerden biri hastalığın sadece taşıyıcısı olabilir. Bu durumda ebeveynin kendinde veya çocuğunda hastalık görülmez. Fakat her iki ebeveyn de o hastalığın taşıyıcısı ise çocuğun hasta doğma riski vardır.
Kimi kalıtımsal hastalıklar belli ırklarda daha sık görülür ve taşıyıcılarının sıklığı fazladır (örneğin Akdeniz havzasında yaşayan halklarda Akdeniz kansızlığı sıktır). Dolayısıyla taşıyıcıların sık olduğu toplumlar, bazı hastalıkların taşıyıcılık durumunu tespit açısından taranabilirler. Ebeveynlerin taşıyıcılık durumunun önceden bilinmesi, doğacak çocukta hastalık görülme ihtimalinin önceden saptanmasını sağlar. Anne, baba adayı ve doktorları bu bilgiler ışığında gebeliğe karar verip, gerekli tedbirleri alabilirler.
Kalıtımsal hastalık taşıyıcıların tespitinde, ailenin diğer fertlerinde herhangi bir kalıtımsal hastalığın görülüp görülmediğinin bilinmesi de yardımcı olur. Bu yüzden aile fertleri hakkında detaylı bilgi verilmesi ve hatta gereken durumlarda fotoğraflarının temini, doğum öncesi kalıtımsal hastalık riskinin tahmininde yol gösterici olabilir.
Eğer planlanan hamilelik ilk değilse, daha önceki gebeliklerde karşılaşılmış sorunların bilinmesi daha sonra ki gebelilerde bu sorunlara karşı alınacak tedbirlerin planlanmasına yardımcı olacaktır.
Örneğin 2'den fazla düşük olmuşsa anne ve babanın genetik açıdan tetkiki düşüklerin kalıtımsal olduğunu gösterebilir. Tekrarlayan düşüklerin başka bir sebebi de, annede kanın pıhtılaşmaya normalden fazla yatkın olmasıdır. Hamilelik öncesi pıhtılaşmayı engelleyecek bir tedavinin başlaması bu nedenle oluşabilecek gebelik kayıplarını engelleyecektir.
Hamileliği planlayan anne adayı gıdasına da önem göstermelidir. Gebelik öncesi bazı vitaminler bazı doğumsal sakatlıkları önleyecektir. Örneğin folik asit isimli vitaminin gebeliğin ilk haftalarında alınmasının, omurilik ile ilgili doğumsal sakatlıkları yaklaşık % 50 azalttığı gösterilmiştir.
www.kanser-tedavisi.net DEN ALINMIŞTIR..